6 Mayıs 2008 Salı

Ailelerin Çocuklarının Başarısına Etkisi

Bir tarih hocamızın evinde konuktum. Değerli bir hocamızdı ve en son konferansta “sözde Ermeni soykırımı” ile ilgili yaptığı konuşmayı anlatıyordu. Oğlu içeri girdi. Bir cd alıp çıkacağını söyledi. Tam çıkmak üzereyken babası “benim oğlan da hep bilgisayarla uğraşır, benim duyarlı olduğum konulardan haberi bile yoktur, hiç ilgilenmez” dedi. Bardağı taşıran son damlaydı belki bu cümle. Oğlu babasına döndü ve “benim bilmediğim konu neymiş baba?” diye sordu. Sonrada babası “oğlum odandaki kitaplar sadece ders kitapları, onları almanıda öğretmenin istiyor” diyerek düşüncesini doğrulamaya çalıştı. Oğlu “benim bilmediğim konu neymiş baba?” diyerek sorusunu tekrarladı. Babası bana anlattığı konferanstan bahsederken oğlu sözünü kesip “babacığım siz orada konuşurken ben, ekip arkadaşlarımla birlikte Türkiye aleyhine yazı yazan 100 internet sitesi indirdik” dedi. Babası duygulandı ve özür diledi. Oğlu “baba hergün yüzlerce siteye giriyor ve sayfalarca yazı okuyorum, belki kitaplığım yok ama içinde önemli dosyaların olduğu onlarca cd masamın üzerinde” diyerek konuşmasını bitirip odasına doğru gitti. Bu konuşmalar devam ederken sehpanın altındaki bir derginin başlığı ilgimi çekmişti; “2007 yılında sanal savaşlar kapıda”.

Bu kısa hatırada anlatmak istediğim, çocuklarımızı hacker (bilgisayar tutkunu) yetiştirmek ya da konferansları hafife almak değil, velilerin rehberlik becerilerini gündeme taşımaktır. Rehberliği genel tibariyle “yardım” olarak tanımlayabiliriz. Bu tanım ile birlikte ailelere de görevler düşmektedir. Çünkü evlatlarının ailelerinden bekledikleri çeşitli yardımlar vardır. Bu yardımların en önemlisi “farklılıklarını devam ettirebilmelerine” yardım etmektir. İnsanları birbirinden ayıran sadece isimlerindeki farklılıklar değildir.

Aile içi rehberlik ister toplum alanındaki beklenti ve istekleri hedefleyen dışa dönük (Kuzgun, 1988) isterse kendini tanımasını hedefleyen (Kepçeoğlu, 1988) içe dönük destekleri kapsasın merkezinde hep insan vardır. Kendi iç dünyası ile toplumsal yaşama uyum arasında gelgitler yaşayan evlatlarına en büyük yardım ailelerinden gelecektir.

Belkide baba olmak demek karıştırmayı çok seven yavrusunun mutfakta bol karabiberli ve tuzlu yaptığı karışımı içip “tuzunu ve acısını azaltsan daha iyi olabilir” diyebilmektir.

Belkide anne olmak demek müzik zekasına sahip kızının kırılan bardağın çıkardığı sesi dinlerken duyduğu mutluluğu görüp eline tahta kaşık ve önüne tencereler koyarak konser vermesine izin vermektir.

Duvarları karaladı diye resim çizme şevki kırılan kaç Picasso adayı vardı kim bilir? Keşke aileleri farklılıklarını görüp duvara çizme arzuları için evin bir köşesini ayırsa, oraya kağıt yapıştırsa, imkanına göre yazı tahtası alsa ya da başka çözümlerle farklılığını yakalayıp destek olsa.

Ailelerin en büyük sorunları kendilerini karşısındakinin yerine koyamamaları (empati eksikliği) ve buna bağlı olarakta çocuklarının farklılıklarını görememeleridir. Çocuklarının yeteneklerini göremeyen ailelerin daha büyük hatası ise kendisi gibi okumayan, düşünmeyen çocuklara kendilerine benzemeleri doğrultusunda yaptıkları baskıdır. Bu baskı çoğu zaman eğitim adına yapılır ve adı “disiplin”dir. Halbuki disiplin insanın içinden gelen bir kontrol mekanizmasıdır ve gönüllülük şartına tabidir. Ailelerin çocuklarını kendilerine benzetme baskısı yetenekli ama mutsuz nesilleri meydana getiriyor. Aileler, bazen çocuklarının önündeki en büyük engel olabiliyorlar.

KAYNAKLAR

KEPÇEOĞLU, M., “Psikolojik Danışma ve Rehberlik”, Ankara, 1988

KUZGUN, Y., “Rehberlik ve Psikolojik Danışma”, ÖSYM Eğitim Yayınları, Ankara, 1988