Atatürk’e gelip “efendim, Yalova’daki köşk ağaç dallarının tehdidi altında. İzniniz olursa ağacı budayalım” diyorlar. Kendisi mühendislerine emredip evi hareket ettirmelerini söylüyor. Şimdi 2013 yılında İstanbul’da mühendis mi kalmadı çözüm üretecek?
Yaza girerken şiddetli bir rüzgar esti. Bu rüzgarla beraber sineklerde eve doldu. Bunun sorumlusu ise pencereyi açık bırakanlardır. Ağaç sökümüne karşı gösterilen tepki, siyaset dışı bir tepkidir. Çünkü insanlar siyasi olaylara tepki vermek istemiyor ama baskılar da giderek bunaltıyor. Bu baskılar siyaset dışı bir olay için patladı. Bunu fırsat bilen başka guruplar olayı sahiplendi ve iş kaotik bir hal aldı. Nasrettin hoca dinlediği herkese “sen de haklısın” demiş ya durum tam olarak bu. Tepki gösteren de, emir alıp gaz kullanan da, oybirliği ile kabul edilmiş planı yürürlüğe sokan da haklılık payı var. Bu olayda en haklı olan ise çocuğuyla ağaç sökümüne direnmeye gelen, gaz yediği halde cam kırmayan insanlar olmuştur. Bir ağacın üzerinde bir kelebek kanat çırptı, taksim de fırtına koptu!
Gelelim eğitim meselesine…Amerika STEM diye adlandırdığı yeni bir programı yürürlüğe soktu. Bu program mühendislik merkezli. İnşaallah bu modaya uyup programımızı tekrar değiştirmeyiz çünkü bu akım mühendis yetiştiremeyen Amerika’nın ihtiyacı. Biz çok iyi mühendisler yetiştiriyoruz. Amerika bunların yetişmesine para harcamadan sadece çalıştırarak karlı bir iş yapıyor. Artık “kendi mühendislerimizi yetiştirelim” demeye başladılar.
Peki, neden iyi mühendis yetiştiren bizler böyle olaylarla karşılaşıyoruz? Çünkü iyiler burada kalmak istemiyor. Kalanlara da sahip çıkmıyoruz. Leonardo’nun Haliç köprüsü projesinin yapılmamış olmasını hala anlayamıyorum.
Tüm çevreci grupların sevdiği bazı isimler vardır. Bunlar “akıllı insan” olup toplulukları ağaçların sökülmeyeceğine ikna edip takipçi olabilirdi. Hata “biz hata yapmayız, karar verildiyse yaparız, bir avuç bunlar ezer geçeriz…” düşüncelerinden oluyor. Eve bir sinek girer ama onunla bir mikrop girer. Belki de o mikrop ev halkının sağlığını tehlikeye sokacaktır.
Kısacası, ağaçlarına sahip çıkmak isteyen insanlara gaz sıkarak “sizde de beyin var, siz de göçün!” demeyelim. İnsanları kaçırdıkça, dışladıkça kaybediyoruz. Tüm yollar birbirine benziyor, tasarım, sanat hep ülke dışında görünür oluyor. Önceki yazılarımda da söyledim; “farklı düşünceler zenginliğimizdir, kulak verelim”. Yüzde elli oyla iktidara getiren bu halk, Irak işgalinde oyun bozdu, gezi parkında ayakta durdu, “Barış istiyoruz” diyen akillere karşı şehit evladının fotoğrafına sarılıp sustu, beklenenden az tepki gösterdi… Biraz bu tepkileri anlayalım, küstürmeyelim, göçtürmeyelim.
Atatürk Ankara’da bir çiftlik kurdu, Yalova’daki evi hareket ettirdi. Herhalde gezi parkında da benzer akılcı bir çözüm bulurdu. Ben Atatürk ne yapardı diye düşünmek istemiyorum zira o öldü ve bedeni toprak oldu. Ardından yıllar geçti, yeni problemler var… Ben başka Atatürk’ler nasıl yetiştiririz derdindeyim. Yeteri kadar aydınımız olsaydı kolay oyuna gelmezdik, çözümlerimiz daha akılcı ve uzlaşmacı olurdu. Partizanlığı bırakır hayırlı işler peşine düşerdik.
Bu olaylarda herkes sökülen ağaçlar, taşlanan dükkanlar, cop kullanan gaz atan polisler ve panzerler görüyor ama ben eğitim sistemini deneme tahtasına çevirerek kaybedilmiş nesiller, yetişmiş beyinleri göçmüş bir millet görüyorum. Böyle bir ortamda, Amerika’da ya da Avrupa’da vatan hasretiyle yaşamak daha mantıklı görülüyor. Birbirimizi dinlemeyi öğrenemedik dolayısıyla söyleyecek sözü olanlar çareyi ne yazık ki kaçmakta buluyor. Ülke dışından her gelen “kafamız çok rahattı” diyorsa, “bu sorun şöyle çözülür” diyenler dinlenmiyorsa yani dışarıda “gel” diyen varken içeriden “git” deniliyorsa kalmak cidden zor bir durum.
*5 Haziran 2013 memurin.net yazısıdır.