Bunlar güncel sorular...Bu soruların temeline inen Aşık Veysel'in "birlik destanı" benim görüşümü yansıtmaktadır. Polise taş atan da, polisten gaz yiyen de, deviren de devrilen de bu çağrıya kulak vermelidir!
Bir on yıl sonra isimler yeniden değişecektir belki, ezilenler ezmeye başlayacaktır...
Ta ki Aşık Veysel'in belirttiği sırrı anlayıncaya kadar.
Yüzlerce yıldır süren bu fitnenin son bulmasını diliyorum.
Dava insanlık davası!
Göz yaşının dini, ırkı, cinsiyeti yoktur. İnsan olan, insana zulme karşı durur. Ne varki ben siyasi parti kurup iktidar olmadım ve dünyayı kurtarırım demedim. Ya gezici ya mısırcı olunmaya zorlandığımız şu günlerde insan olmak diye üçüncü bir seçenek ekliyor ve onu seçiyorum.
Melekler Allah'a sordu..."yeryüzünde kan dökecek bir canlı daha mı yaratacaksın?" Allah dediki "ben sizin bilmediğinizi bilirim" bana göre meleklerin bilmediği şey islamiyetin anlamında gizli: "selam=barış". Hiç otcul aslana rastladın mı? İnsanların barışçıl yönü çok değerli. Barış istiyorsan karşındakine "sen" diye bakmadan kucaklayacaksın. Gezi olayları nasıl bizi ayrıştırdıysa şu darbe de mısırı ayrıştırdı. Ezilen inançsızda olsa yanında, ezen inançlı da olsa karşısında olmak lazım. Herkes amerikayı, israili eleştiriyor...arkadaş onlar ne olduklarını söylüyor! Neden kimse iranı, sudileri eleştirmiyor?Aşık veysel diyor ki "menfaattir var varası"...işin aslı bu! Benim seçtiğim adam neden beni yönetmiyor, bizden birileri başa geçsin...Kimse "hep ademin oğlu kızı" biz insanca yaşayalım demiyor. Kerbela fitnesinden sonra şu coğrafyaya bak. Arap, Türkmen, Kürt,...bölünme ekseni yetmiyormuş gibi şia, sünni,..ve diğer mezheplerle bölünme çoğalıyor. Ben farklı düşünülmesin demiyorum ama birlik gözlüğüyle bakmayınca bu çeşitlilik bir zenginlik değil, hükümdarlığı yitirme endişesini körüklüyor. Dünün 28 şubatında ezilenler bugün ergenekonla eziyor. Onlara göre irancı olanlar ezilmişti, şimdikinler ise gladyoyu yok ettiğini düşünüyor...hep ayrışma hep ayrışma...kucaklaşma yok. Ya siyah ya beyaz, diğer tonlar kayıp.
Bu olayların artmasını iletişimin ilerlemiş olmasına bağlıyorum. Artık daha hızlı örgütlenebiliyor insanlar. Oluş nedeni ise yer yer farklı grupların parasal desteklenmesi olarak görüyorum. Hiç halkım arasında aç kalmayıncaya kadar bir tas çorba içecem diyen lider, kannaat önderi görebiliyor musnuz? Herkes yıkıp musluğun başına geçme derdinde. Bunun nedeni kendinden olmayanı ötekileştirmesi. Karşısındakini ya kendinden ya değil olarak etiketlemek beynimizin çok ilkel bir refleksi. Tüm halkların bir esneklik katsayısı, tepki vermeme sınırı var. Bu sınır nüfus miktarı, kültürel ve inanç ilkeleri ile değişebiliyor ama tüm topluluklar bardak dolunca taşıyor. Bu taşgınlık çok anlamsız nedenlerle başlayabiliyor. Birinci ve ikinci dünya savaşları hep avrupadan çıkmış ve dünyaya yayılmıştır. Şu arap baharı dedikleri "tepki vermeyi öğrenme" hareketi bahsettiğiniz olaylar özellikle yunanistandaki öğrencinin öldürülmesi ile başladı aslında. Kaynağında ise bitme noktasına gelen kapitalizm (dengeli paylaşılmayan refah sistemi) yer almakta. Tüm mısların aynı anda patlaması gibi sömürülen halklar amerikada wallstreeti işgal ederken Türkiye de farklı patladı, mısırda farklı...Bence gezi olayları "büyük istanbul depreminin provası" niteliğindeydi. İstanbulda deprem olacak ve istanbul buna hazırlıksız. Camiye ayakkabıyla girilmez diyenler belki yıkılmayan camilerde haftalarca konaklayacak! Camiler Allah'ın evidir ve kimse oraya girene çık deme yetkisine sahip değildir. Dünya da bir kaos ortamı var. Bu ortam gereği tek bir unsur olaylara sebep olmuyor. Yani hem sizin söylediğiniz sebepler hem benim hem de başkalarının sebepleri aynı anda etki ediyor. Kaosun derecesi artınca yeni bir düzen zuhur eder. Bilgi çağından bilgelik çağına geçiş sürecini yaşıyoruz ve bu geçiş süreci de diğer süreçler gibi bir dünya savaşı sonrasına rastlayacak gibi görünüyor (ne yazık ki).