Tüm kitap tezgahlarında, gazete sayfalarındaki reklamlarda sıkça gözümüze çarpan ve reklamla kitap satışlarını başlatan ;dünyanın küçüldüğünü, küreselleştiğini ve bizim bu etkileşmeler içerisinde kalabilmemizin kolaylığını gösteren bir eser.
Artık bölgesel kültürler farklılaşarak evrensel platformlara çıkarılmaya çalışılıyor. Yani önümüzdeki zaman dilimleri içinde hızlı bir kültür birleşmesi, kültürün tekleşmesi gerçekleşecek. Tüm bölgesel renkler gelişen teknoloji ve insanlığın tecrübeleriyle gelişen görüş açısı ışığında değişime uğrayacaktır. Artık türküleri elektro gitar eşliğinde dinleyip karagöz oyunlarını bilgisayarımızda seyredebileceğiz. Eğer biz sahip olduğumuz değerleri gelişen şartlara aslını kaybettirmeden uyarlayamazsak kaybetme tehlikesiyle karşılaşacağız.
Küresel edebiyatın son iki örneği; “yüzüklerin efendisi” ve “Hayri Pıtır” orta çağ Avrupa’sının karanlık imgelerini taşımaktadır. Bu kitaplarda efsaneler, farklı uygarlıklar ve büyü ile alakalı öğeler sıkça kullanılmaktadır. Aslında bu uygar Avrupa’nın şuur altındaki imgeleri de açığa çıkarmaktadır. Şeytan çıkarmak için kafasına taşla vurulan orta çağ düşünce kırıntıları kullanarak yeniden bir geriye dönüş gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Eserlerde yanlış bir geri dönüş amaçlanmış olsa da kendi geçmişlerinin uzantılarına sahip çıkma istekleri taktire değer. Bizim “dedem korkut” hikayeleri de yeniden ele alınıp farklı bir zemine oturtulsaı en az “yüzüklerin efendisi” kadar ilgi göreceği gerçektir.
Küresel edebiyatın ezici ve yok edici rüzgarlarına karşı dikkatli ve tedbirli olmamız gerekmektir. Son zamanlarda dilimiz canlılığını yitirmiş, bir kelime üretme makinesi olmaktan fotokopi makinesi olma sürecine girmiştir. Edebiyatçılarımız ve bilim adamlarımız ortaya çıkan yenilikleri açıklamak için halkın anlayacağı yeni kelimeler bulmak yerine tembelliği tercih edip diğer halkların anladığı kelimeleri kullanmayı tercih etmektedir. Buradaki tehlike; bu gidişin sonunda milli birikimlerimizi kaybetme olasılığımızdır.
Yeni bir dil öğrenmeyi anadilimizi diğer dillere benzetmeye çalışmaktan ayırmalıyız. Öğrenilen her yeni dil, bir üst kattan seyredilen günbatımı gibidir. Eğer hep başka katlarda güneşin batışını seyredersek; bir gün evimize başkalarının taşındığına tanık olabiliriz. Bu sebeple dilimize sahip çıkarak diğer dilleri öğrenmeliyiz. Yoksa bilim adamlarımı ile halkımız birbirinden kopar, bilim amacından uzaklaşır.
Derin araştırmalar yapmaya hiç gerek yok. Yayımlanan kitapların tetikleyici unsur içerenlerini filmleştirmeleri hem kültürel motiflerinin pazarlamasına hem de okuma alışkanlığı oranlarının giderek gerilediğine işarettir. Artık bir tespiti çok iyi yapmalıyız. Bizim görkemli gördüğümüz bazı medeniyet ağaçlarının içerisini kurtlar kemirip bitirmiştir. Bu ağaçların ayakta durmasını sağlayan unsurlar ise ağacı kemiren kurtlardır. BU KURTLARIN HAREKET YÖNÜ SÜREKLİ BATI OLMUŞTUR: Atın evcilleştirilmesiyle başlayan medeniyet hareketi; Orta Asya üzerinden batıya doğru olmuş ve İslamiyet ile tanışan Türkler Anadolu ve Orta Doğu’ da büyük yerleşim yerleri kurmuşlardır. Avrupa’nın içlerine kadar ilerlerken savunma durumuna geçen Avrupa kendinde yenilikler yapmaya mecbur kalmış ve sorgulamaya koyulmuştur. Yenilik hareketleri ile gelişmiş ve dünya üzerine yayılmaya çalışmışlardır. Amerika seferleri sonunda bir ülke kurmuş ve buraya yatırım yapmışlardır. Belirli bir zaman sonra Avrupa etkinliğini yitirmeye başlamış ve Amerika ileri düzeye ulaşmıştır. Osmanlı, Avrupa ve Amerika. Şimdi sıra; batının batısı ,yani doğu’da. Türklere rehberlik eden medeniyet kurtlarının yönü sürekli batıya doğrudur. Medeniyet başladığı noktaya gelince devran tamamlanmış olacaktır.Bu açıdan ele alındığında yapmamız gereken; mevcut yenilikleri, sahip olduğumuz ortak birikimler içinde eritip kullanılabilir bir hale getirmek ve sıranın bize geleceği güne hazırlıklı olmaktır. Bu ise bilinçli bir yaklaşımla mümkündür.