22 Ocak 2016 Cuma

Rüzgâr Terbiyecisi


İlk büyük yangındı gördüğüm. Barınağımız cayır cayır yanıyordu. Söndürmeye gücümüz yetmiyordu. Hele rüzgâr alevi büyütünce söndürmeye olan inancımızda kalmıyordu. Tüm umudumuzu, hayallerimizi rüzgârın körüklediği alev alıp götürüyordu. Biz bu yok oluşu seyrediyor ve bizi savunmasız bırakan rüzgâra kin biriktiriyorduk.

Ertesi gün ilk işim rüzgârı terbiye etmeye başlamak oldu. Nasıl yapacağımı bilemiyordum ama bir yerden başlamalıydım. Nefret yüklü olduğum bir varlığa ilk tepkim onu terbiye etmek düşüncesi oldu. Bağırdım ilk olarak;
-Kahrolası rüzgâr! Dinle beni!
Duymadığını hissettiğimde sesimin tonu yükseliyordu. Bildiğim tüm hakaretleri edip ne yapması gerektiğini söylüyordum. Arkamdan esince arkama dönüyor ve bağırmaya devam ediyordum. Beni dinlemeli, istediğim gibi bir rüzgâr olmalıydı.
Nasihat ve hakaret kısmı bitmişti. Şimdi sıra uygulamaya gelmişti. Hafif bir esinti hissettim mi hemen durması yönünde talimatlar veriyordum. Bazen beni dinliyor bazen de esmeye devam ediyordu. Beni dinlemediğinde tekrar sesimi yükseltip şöyle sesleniyordum:
-Duymuyor musun? Ne anlamaz şeysin sen!
Artık gücüm tükenmiş ve sesim kısılmıştı. Elimi kolumu emir vermek için sallamaktan yorulmuştum ve beni dinlemeyen bir rüzgâr terbiyecisi olarak moral bozukluğu ve yenilgi ile doluydum. Başımı önüme eğip çimleri seyretmeye başladım. Bağdaş kurmuş ve derin derin nefesler alıyordum. Nefesimin de rüzgâr oluşturduğunu fark edip başımı hafifçe kaldırdım. Gelişi güzel hareket eden kuru yaprağı seyre koyuldum. Bana ne de güzel bir gösteri hazırlamıştı. Bir sağa bir sola dönerek uçuyordu kuru yaprak. Ne güzel de eğleniyordu. Bana, “keşke şu kuru yaprak gibi olsaydım” dedirtircesine güzelce uçuşuna devam ediyordu.
Bir kuru yaprak olarak kalktım ayağa. Saçlarımın arasından rüzgâr eserek, okşayarak geçiyordu, hissediyordum. Kendimi kuru bir yaprak olarak rüzgârın eline bıraktım. Kapattım gözümü dönmeye, rüzgârın itelediği yöne koşmaya başladım. Gözümü açtım uçurtmaları gördüm. Kapayıp koşmaya devam ettim. Açtığımda uçakları gördüm. Kapatıp koşmaya devam ettim. Açtığımda kanadını özgürce açmış tavus kuşunu, kuş sürülerini gördüm.  Artık terbiye etmeye çalıştığım rüzgâr gitmiş birlikte eğlenmeye çalıştığım uçurtmamı uçuran, uçakları hareket ettiren rüzgâr vardı benim için. Bu gözümü son açışımdı.


Şimdi öğretmenim… Onlarca rüzgârım var benim. Onlar bana, ben de onlara yön veriyorum, onların gücüyle uçuyorum. Onlara şekil vermiyorum; onlarla öğreniyor, onlarla neşeleniyorum. Bazen evimi yakarcasına üzüyorlar, bazen sesimi kısarcasına sinirlendiriyorlar ama ben rüzgâr terbiyecisiyim; söndürmeden yönlendirmesini bilirim.